İşte Darbecilik Bunun
İçin Kötüdür
Bugün köşemde bir misafirim var: Emekli
Kurmay Yarbay Yavuz Yıldar. O’nu 1998’den
beri tanıyorum. Yeniden Doğuş Partisi (YDP)
Genel Başkanı olarak 28 Şubat’ın hukuksuzluğuna
karşı demokrasi mücadelesi verdiğim yıllardı. Bir gün
filinta gibi bir yarbay ziyaretime geldi. Önce, Kara
Harp Okulu’ndaki öğrencilerimden birisi olduğunu
düşündüm. Fakat konuşmaya başlayınca, 28 Şubat
Ayrımcı Cuntası’nın haksızlığına mâruz kaldığını ve
bu zulme baş eğmeden nasıl cesaretle mücadele ettiğini
gördüm.
Daha sonra Yavuz Yıldar ile dost
olduk. Ayaş Cezaevi’nde “demokrasi suçlusu”
olarak çile doldururken, Yavuz Yıldar, eşi
Selma Hanım, kızları Merve ve Esra ile
beraber her hafta ziyaretime geldiler. Selma Hanım’ın
leziz Kayseri yemeklerini ve Merve ile
Esra’nın okudukları vatan şiirlerini hiç unutmadım.
X X X
Birkaç gündür gündeme gelen Yavuz Yıldar’ın
demokrasi ve fazilet mücadelesi hakkındaki basın
açıklamasını, ibret olsun diye yayınlıyorum:
“Beni tanıyanları ve kamuoyunu
bilgilendirmek, severek ve şerefle görev yaptığım ve
halen muhtelif rütbelerde arkadaş ve dostlarımın
bulunduğu TSK’yı ve Cumhuriyetimizin temel
niteliklerini yıpratmak isteyenlere fırsat vermemek
maksadıyla aşağıdaki bilgi ve düşüncelerimi kamuoyu
ile paylaşmak istiyorum:
1. Vatansever olmamın dışında
herhangi bir özelliğim yoktur. Bunun yanısıra geçmişte
ve halen herhangi bir siyasi grup, cemaat veya tarikatla
hayatımın hiçbir döneminde ilgim olmamıştır, bundan
sonra da olmayacaktır.
2. 1976 yılında
girdiğim ve Harbiye terbiyesi aldığım, 18 yıl
boyunca şerefle ve severek hizmet ettiğim TSK’dan,
1998 yılında bağlı olduğum komutanla yasaları ve kuvvet
komutanlığı emirlerini uygulamada anlaşamadığım için
emekli oldum. Halen TSK ile herhangi bir
problemim yoktur. Görevde iken maruz kaldığım haksız
uygulamalarla ilgili mücadelemi yasal ve hukukî
zeminlerde yaptım. Bu konuda avukatıma yapılan rica,
baskı ve telkinler sonucu
TSK’ya zarar vermemek için emekliliğime sebep olan
kişilerle uğraşmaya son verdim.
3. Emekliliğimi istememe sebep olan
olayları ve şahısları irdelediğimde üzülerek bazı
mezhepçi yaklaşımlara ve yapılanlara tanık oldum. Bu
hususları o zamanki Cumhurbaşkanı Sn. Süleyman
Demirel’e, Başbakan Sn. Mesut Yılmaz’a, K.K.K. Sn.
Hüseyin Kıvrıkoğlu’na, Genel K. Sn. Rasim Betir’e ve 7.
Kolordu Komutanlığında iken amirlerim olan Sn. Orgeneral
Yaşar Büyükanıt ve Sn. Orgeneral Hurşit Tolon’a ayrı
ayrı mektuplarla anlattım.
4. Nihayet, bu
mektuplardan sadece Cumhurbaşkanı’na yazdığım
mektuptan dolayı Genelkurmay Askerî Savcılığı tarafından
çalıştığım firmanın Giresun/ Şebinkarahisar’daki
işyerinde tutuklanarak Mamak Askerî cezaevine
kapatıldım. Cezaevine kapatılmadan hemen mahkeme
çıkışında tutukluluğumun kaldırılması için Deniz
Kuvvetleri Askeri Mahkemesi’ne itiraz dilekçesi
verdim. Aynı gün tutukluluğum kaldırıldığı halde
sonradan öğrendiğime göre “Burnumun sürtülmesi için”
Mamak Askerî Cezaevi’nde bir gece
yattıktan sonra tahliye edildim.
5.
Bundan daha da üzücü olanı, o zamanlar hiç
tanımadığım halde vicdanen ve hukuken beni tahliye
eden ve o zaman Başbakan ve Bakanlara baskı yapan, küfür
eden ve hükümet değiştiren malum rütbeli
şahısların baskılarına direnen bu şerefli Deniz
Kuvvetleri Askerî Mahkeme Heyeti üyeleri, denizci iken
karacı yapılmış ve görülen lüzum üzerine Erzincan’a
tayin edilmişlerdir. Bu asil insanlar yürütmeyi
durdurup eski görevlerine döndüklerinde ise birisinin
eşi türbanlı diye, diğeri gümüş yüzük
takıyor diye, diğeri de bilmediğim
bir sebepten YAŞ Kararı ile TSK’dan
atılmışlardır.
6. Genelkurmay Askerî Mahkemesi’nde
yargılanmam devam ederken, TSK İç Hizmet Kanun
ve Yönetmeliği’ne aykırı bir şekilde kanunsuz
bir emirle “Orduevleri ve Askeri tesislere
girişim yasaklandı”. Bu yasak en küçük askerî
birliklere kadar iletildi. Üstelik normal yollardan
emekli olduğum halde, sanki YAŞ Kararı ile ordudan
atılmışım gibi, YAŞ Kararı ile ilişiği kesilenlerin
listesine dahil edildim.
7. Elbette bu makam ve rütbe
sahiplerinin keyfî ve kanun dışı uygulamalarına boyun
eğmedim. Cumhurbaşkanı’na mektup
gönderdiğim için verilen 1 yıl 3 aylık mahkûmiyet
kararı tüm baskılara rağmen Askerî Yargıtay’ca bozularak
beraatime karar verildi. Öte yandan, kanuna
aykırı olarak konulan Orduevleri ve Askerî
tesislere giriş yasağı, dava açtığım Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi’nce kanunsuz
bulunarak kaldırıldı. Bazı orduevleri ve
sosyal tesislerde yasaklılar listesinden
adımı silmeyenlerle ilgili olarak o zamanki
Genelkurmay Başkanı Sn. Hüseyin Kıvrıkoğlu’na
yaptığım yazılı müracaatla yasaklama kararımın
yayımlandığı seviyeye kadar yasağımı kaldıran mahkeme
kararının uygulanmasını sağladım.
8. Bu arada mektubumu, verilmesi
gereken Sn. Cumhurbaşkanı yerine, Genelkurmay
Başkanlığı’na gönderen o zamanki Cumhurbaşkanı
Genel Sekreteri ve Yardımcısı hakkında suç duyurusunda
bulundum. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri
ve Yardımcısı hakkında önce işlem başlatıp
sonra vazgeçen o zamanki Ankara Cumhuriyet
Başsavcısı hakkında da Savcılar Hakimler Yüksek
Kurulu’na suç duyurusunda bulundum. Son görev
yerimde yapılan kanunsuz ve ahlaksız uygulamaları
kendisine sözlü ve yazılı olarak aksettirdiğim halde
suçlularla değil benimle uğraşan, suç işleyen
mezhep ayırımcılarını koruyup kollayan, adımın
niye Yavuz olduğunu sorgulayan ve bu suretle
emekliliğimi istememe sebep olan, bununla da
yetinmeyip emekli olduktan sonra çalıştığım firmaya
baskı yaparak, firmanın mermer ocaklarını kapattırarak
beni işten çıkarttıran, işim gereği daha önce görev
yaptığım bölgede seyahat ederken, içinde bulunduğum
aracımı daha önce benim emrimde çalışmış astlarıma keyfi
olarak arattıran şimdiki Topçu ve Füze Okul Komutanı
Tümgeneral Yalçın Özçer hakkında da dava açtım.
9. Sonuç olarak o şartlarda verilmesi
gereken bir mücadele vardı, verdim. Hiç pişman değilim.
Maddi manevi bedel ödedim, gerekirse yeniden öderim.
Ancak, bu ülke için şehit olan, gazi olan
bütün kahramanların ve onların muhterem ailelerinin
yanında benim yaşadığım sıkıntıların, çektiğim acıların
hiçbir önemi de yoktur.
10. Ayrıca dini, inancı, mezhebi,
menşei ne olursa olsun bu güzel ülkede yaşayan herkesin
Anayasadaki sınırlar çerçevesinde eşit ve insanca yaşama
hakkı olduğunun bilincinde olarak, Alevi
arkadaşlarım ve yurttaşlarım aleyhinde önyargılı
olmadığımı özellikle belirtmek isterim.
11. Bütün bu gelişmelerden sonra bu
ülke için ter akıtan, emek veren ama aynı zamanda
devleti ele geçirme gibi amacı olmayan herkese
sevgilerimi sunuyor, Lâik Cumhuriyet ve
Atatürk karşıtı gurupların benzer kadrolaşma
faaliyetine tanık olduğumda aynı tepkiyi vereceğimin
bilinmesini istiyorum.
12. Yeni sıkıntılar yaşamaktan
korkmuyorum. Yeri ve zamanı gelirse, bilgi ve
belgelerimle uygun göreceğim basın ve yayın
kuruluşlarına açıklamalarda bulunurum.
13. Habere konu dava
ile ilgili olarak esas
konuşması gereken, başının bir karış üstünden kurşun
geçen Kıvrıkoğlu’dur.
14. Ulu önderimiz Atatürk’ün “En Büyük
Eserimdir” dediği Cumhuriyetimizin tüm kurum
ve kuruluşları ile güçlenmesine,
Her türlü siyasî mülahazanın dışında ve
üstünde olan şanlı Türk Silahlı
Kuvvetleri’nin son yıllarda başlayan ve halen devam
eden şeffaflık anlayışının sürdürülmesine,
Aziz milletimizin demokratik ve
lâik Cumhuriyetimize sahip çıkma duygusuna
(şartlar ne olursa olsun, baskı ve tehdit nereden ve
kimden gelirse gelsin),
Demokrasimizin gelişmesine katkıda
bulunmasına (aydınların ve halkın serbest iradesi ve
gücü ile demokratik yollarla ve toplumun tüm
kesimlerinin katkısı ve katılımı ile vesayet altında
olmadan),
Hukukun bir gün herkese
lazım olabileceği anlayışının yerleşmesine (makamı,
mevkii ve rütbesi ne olursa olsun tüm bürokrat ve
görevlilerin), aydınların halka kızmak yerine halkla
beraber olmaya, egemen güçlere rağmen doğruları
söyleyebilme cesaretine kavuşmalarına, hiçbir
demokrasinin postal, sakal, sarık öperek
gelişemeyeceğinin idrak edilmesine,
katkıda bulunmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum.”
X X X
Eğer Türkiye demokratik bir hukuk
devleti olsaydı, bugün Yavuz Yıldar, muhtemelen
Tuğgeneral olarak çok sevdiği asker ocağında
hizmete devam ederdi.
O’nu, demokrasi ve fazilet
mücadelesinden dolayı kutluyor; bu olayın herkese ibret
olmasını diliyorum. |