Ağzına Sağlık Cemil
Çiçek
Bugünlerde eski dostum Cemil Çiçek
bana dargın. Kanal 7’nin haber bülteninde yeni
TCK’yı eleştirirken, “Bürokratların oyuncağı
oldular” sözümü üzerine alınmış. Halbuki ben,
“bürokratlar” tâbiriyle sadece Adalet Bakanlığı’nı
değil, bütün hukuk bürokrasisini, Yargıtay’ı,
üniversitedeki uzmanları, Başbakanlığı ve TBMM
bürokrasisinin yanlış yönlendirmelerini ve yaptıkları
hatâları da kastetmiştim. “Oyuncağı olma”, belki
maksadını aşan bir ifade sayılabilir. Lâkin, TCK’daki
düşünce ifadesini sınırlayan hükümler ve bu hükümleri
genişletici şekilde yorumlayan uygulayıcılar yüzünden
uğradığım haksızlıklar ve çektiğim eziyetler
düşünülürse, bu feverânımı çok görmemek lâzımdır.
Üstelik, aynı hükümlerin değiştirilmeden devam
ettirilmesine karşı çıkılması da, dostâne bir uyarı
kabul edilmelidir.
X X X
Kim ne derse desin, bize göre Adalet
Bakanı Cemil Çiçek, AK Parti Hükûmeti’nin
en başarılı bakanlarından biridir. İyi yetişmiş bir
devlet adamı ve tecrübeli bir politikacı olan Çiçek,
sadece son derece muktedir bir Adalet Bakanı
olmakla kalmamış; Hükûmet Sözcüsü olarak da bu
iktidarın yüzünü ağartmış ve en zor meselelerde her yere
yetişerek boşlukları doldurabilmiştir. Türkiye’nin
AB müzakerelerinin eşiğine kadar gelmesinde, O’nun
rolü inkâr edilemeyecek ölçüde büyüktür. Bugüne kadar
nice muhafazakâr, liberal, sosyal demokrat
politikacıların yapamadığını O yapmış ve son
ikibuçuk yılda gerçekleştirilen “sessiz devrim”e,
Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül
ile birlikte damgasını vurmuştur.
TCK’daki hatâlar, biraz AB’nin
17 Aralık Zirvesi’ne yetiştirme telâşından,
biraz hocaların hocası Prof. Dönmezer’e duyulan
saygıdan, biraz da bürokrasinin yanıltmasından
kaynaklanmıştır.
Hürriyetçi ve demokratik gelişmeye açık
olduğunu yaptığı icraatla ispat eden Çiçek,
Türkiye’nin millî meseleleri konusunda da daima
hassasiyetini ortaya koymuştur. Esasen, bu iki özellik
birbirine ters mahiyette değildir. Cemil Çiçek
de, bir taraftan Cumhuriyet Dönemi’nin en liberal
reformlarına imzasını atarken, yeri gelince gür bir
sesle Türkiye’nin menfaatlerini korumaktan geri
durmamıştır.
X X X
Ben, hâlâ TCK’daki bazı maddelerin
düşünce, düşünceyi ifade, din, vicdan ve öğrenim
hürriyetlerini sınırlayıcı mahiyette olduğunu ve
bunların kaldırılması veya değiştirilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Adalet Bakanı Çiçek’le bu konuda
görüş farklarımız olabilir ve bundan dolayı O’nu
sert bir şekilde tenkid edebilirim. Lâkin, “Yiğidi
öldür ama hakkını ver” demişler. Bugün bakıyoruz da,
Çiçek’i yerden yere vuranlar, O’nu TCK’daki
hatâlı gördükleri hükümler için değil, Türkiye’nin
haklarını savunduğu için, vatanseverliği için yıpratmaya
çalışıyorlar.
Siz, İstanbul’un göbeğinde,
Boğaziçi Üniversitesi’nde Ermeni Konferansı
düzenleyeceksiniz. Bu konferansa, sadece Ermeni
diyasporası’nın Türkiye’deki sözcüleri gibi
konuşan ve hiçbir şekilde konunun uzmanı olmayan, hattâ
bazıları tarihçi sıfatı bile taşımayan kişileri
çağıracaksınız. Ermeni meselesinin gerçek
uzmanlarını Konferans’tan uzak tutacak ve
“soykırım çığırtkanlığı” yapmaya kalkışacaksınız. Bu
ihanet karşısında kimse sesini çıkarmayacak; bu mümkün
müdür?
Türk Milleti’nin gerçek temsilcisi
olan Ankara Milletvekili Cemil Çiçek de,
Meclis kürsüsüne çıkarak bu ihaneti kınayınca neden
gocunuyorsunuz? Ne demiş Cemil Çiçek: “Siz
falanca ülkelerin parlamentolarını nasıl ikna
edeceksiniz bu durumda? Bize diyecekler ki, siz gidin
boğaza bakarak bunları söyleyen Boğaziçi Üniversitesi’ni
ikna edin. Biz bunlar sapmadır, yanlıştır diye
anlatırken, Boğaziçi’nde arkadan hançerlemişlerdir bizi”.
Elinizi vicdanınıza koyarak söyleyiniz, bu sözlerde tek
bir yanlışlık var mıdır? Lâkin, eğer vicdanınız
satılmışsa söylenecek lâf kalmamıştır.
Bu sözleri, sadece AK Parti Milletvekili
ve Bakanı Cemil Çiçek söylemiyor ki... Konuyu
Meclis gündemine getiren CHP İstanbul
Milletvekili Şükrü Elekdağ da, “Hazin olan, bu
hain projeye Boğaziçi Üniversitesi’nin âlet edilmesidir.
Boğaziçi Üniversite’sinde bu ülkenin çıkarlarına sahip
çıkacak, bu hıyanete karşı koyacak bilimsel dürüstlüğü,
nesnelliği savunacak kimse yok mu?” diyerek feveran
ediyor. Zerre kadar hakkaniyet ve vatanseverlik
duygusuna sahip olan bir kişi, nasıl bundan daha başka
bir söz edebilir?...
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Yusuf
Halaçoğlu hakkında, “Ermeni soykırımı doğru
değildir” dediği için İsviçre’de savcılık
soruşturması başlatılıyor. Bazı Avrupa
ülkelerinde “Ermeni soykırımı yoktur” demek suç
sayılıyor ve parlamentolarda Türkiye aleyhinde
kararlar alınıyor. Bütün bu haksızlıklar karşısında
Türkiye’de bazı sözde aydınlar, “Türkler Ermeni
soykırımı ve etnik temizlik yapmışlardır” diyerek
serbestçe yazıp çizebiliyorlar. Ne yapmış Cemil Çiçek?
Konferansı yasaklamış mı, Konferansı düzenleyenler
hakkında dâvâ mı açtırmış? Sadece, milletin bir
temsilcisi olarak bu ihaneti kınayıcı sözler söylemiş.
Siz kalkıp kara vicdanlarınızı kiralayarak her türlü
iftirayı atacaksınız, milletin temsilcileri bunu
eleştirince vâveylayı koparacaksınız.
X X X
Orhan Pamuk’a kızıp kitaplarını
toplamaya kalkan Kaymakam’ı hep beraber eleştirip
kellesini istediniz ama hiç biriniz, onun “30 bin
Kürdü, 1 milyon Ermeni’yi öldürdük” iftirasına
aldırmadınız. Orhan Pamuk, geçenlerde bu
iftiraları karşılığında bir Amerikan kuruluşu
tarafından ödüllendirildi. Kimbilir, kapalı kapılar
arkasında kimlere, daha ne gibi “ödüller”
verilmiştir dersiniz?...
Milletini “soykırımcı”,
“etnik temizlikçi” ve eli kanlı katil ilân eden
bu aşağılık kompleksi içinde kıvranan “mazoşist sözde
aydın tâifesi”nin kendi milletine sövmesi için, bol
keseden verilen ödüller, âferinler ve iltifatlar yeterli
olabiliyor. Bazen buna, bol sıfırlı projeler,
oryantasyon kursları ve zarflar içinde gönderilen dolar
ve avrolar da katkıda bulunabiliyor.
Lâkin, her defasında Cemil Çiçek’lerle,
Şükrü Elekdağ’larla, Yusuf Halaçoğlu’larla,
İlber Ortaylı’larla püskürtülüyorlar.
X X X
Yaşa Cemil Çiçek, ağzına, diline
sağlık! Bu mazlum milletin haklarını korumada her zaman
seninle beraber olacağız... |