Dış Denetimden Özdenetime Türkiye
Bir ülkenin siyasî sisteminin oturmuşluğu ve
ekonomik gücü, eğer önemli bir tarih ve kültüre sahip
değilse, onu “büyük” yapmıyor. Bu nevi ülkeler,
sonradan görme zenginlere benziyorlar. Bunun tipik
örneği ABD’dir
Bazı ülkeler de muhteşem bir tarih ve
kültüre sahip olmakla beraber, siyasî sistemlerini çağın
gelişmelerine göre yerine oturtamıyor ve ekonomik
bakımdan sıkıntı çekiyorlar. Bu nevi ülkeler de,
yamalıklı elbiseleriyle dolaşan fakir asilzâdelere
benziyorlar. Bunun da tipik örneği Türkiye’dir.
Zengin “süper kabadayılar”, züccaciye
dükkânındaki fil gibi ortalığı kırıp geçirirken;
“fakir asilzâdeler” bu faciayı uzaktan seyretmek
zorunda kalıyor.
X X
X
Mütareke döneminde, Türkiye için
“manda” yönetiminin uygun olacağını söyleyerek
vesayet arayışında olanları “vatan hainliği” ile
suçlamak, kolaycı bir yaklaşımdır. Nitekim bunlardan
bazıları, daha sonra Millî Mücadele’ye
katılmışlardır. Lâkin, Cumhuriyet’in ilânından
sonra “egemen” ve “bağımsız” bir devlet
kurmuş olsak da; siyasî sistem ve ekonomik güç, bizi
fiilen dış denetime mâruz bırakmıştır.
Küreselleşen bir dünyada ülkelerin
uluslararası tesirlere açık olması kadar tabiî bir durum
yoktur. Ancak, bu etkilerin ötesinde, ülkenin
egemenliğini ve bağımsızlığını sınırlayan tesirler
normal kabul edilemez.
X X
X
Türkiye, Osmanlı’nın son
dönemi ve Cumhuriyet’in başlangıcından beri iki
ana konuda fiilen “dış denetim”e mâruz kalmıştır.
1. Siyasî Sistem: İnsan hak ve
hürriyetlerinin rahatlıkla ortadan kaldırılabildiği
totaliter siyasî rejimler, sanılanın aksine, dış
müdahaleye ve kontrole en fazla hedef olan rejimlerdir.
Otoriter yönetimlerin istibdadı, hiç bir zaman bu
müdahaleyi ortadan kaldırmaya yetmemiştir.
“Nasyonalizm”e dayanan faşist diktatörlükler de,
“Sosyalizm”e dayanan komünist diktatörlükler de,
dine dayanan teokratik rejimler de, devamlı
olamamışlardır.
Hürriyetçi ve demokratik siyasî sistemler,
dış denetime en az mâruz kalan ve kendi özdenetimlerini
yapabilen sistemlerdir.
Türkiye, demokratikleşme konusunda
eksiklerini uzun bir dönemde tamamlayamadığı için,
gelişmiş demokratik dünya tarafından “prematüre”
kabul edilmiş ve dış denetime uğramıştır. Bu denetim,
bazen Türkiye’yi modern Batı âleminden
dışlarken, bazen de demokratikleşmesini hızlandırarak
olumlu etkide bulunmuştur. AB sürecinde
Türkiye’nin siyasî sistemine karşı yapılan dış
denetim, bu müdahalelerin en bâriz misâlleridir.
2. Ekonomik Güç: Türkiye,
birbuçuk asırlık son döneminde hep “ödemeler
dengesi” sorunu içinde olmuş; çeşitli malî yardım ve
kredilere ihtiyaç hissetmiş ve güçsüz bir ekonomiden
kaynaklanan dış denetime mâruz kalmıştır. IMF ile
yapılan ve sonuçlandırılamayan çok sayıda “stand-by”
anlaşması, bu denetimi açıkça göstermektedir.
Cumhuriyet’in ilk dönemindeki
“otarşik” ve içine kapalı ekonomik politika da,
faydalı bir sonuç getirmemiştir.
X X
X
Özetle, Türkiye için bugüne kadar
“dış denetim” ve müdahale her zaman sözkonusu olmuş;
hattâ bu durum, demokratikleşme ve ekonomik finansmanın
sağlanması için zorunluluk hâline gelmiştir.
Ancak, 2004 yılı sonunda yaşadığımız iki
önemli olay, siyasî sistem ve ekonomik güç bakımından,
artık Türkiye’de yeni bir dönemin başladığını
göstermektedir.
Bunlardan birincisi, 17 Aralık’ta
tam üyelik müzakerelerinin başlama kararının alınmasıyla
siyasî sistemde kavuşulacak istikrardır. Ben, masadan
kalkmayı gerektirecek bir tabloyla karşılaşacağımıza pek
ihtimal vermiyorum. Bu durumda Türkiye, on yıl
kadar sürecek sıkı bir “dış denetim” dönemi
geçirdikten sonra, artık gerçek anlamda bir
“özdenetim”e sahip olabilecektir.
İkincisi, IMF ile yapılan üç
yıllık “Yeni Stand-by Anlaşması”dır. Bu anlaşma
süresince IMF’nin üç yıllık “dış denetimi”nden
sonra, Türkiye ekonomide artık “özdenetim”
dönemine geçebilecektir.
X X
X
Demokratikleşmesini tamamlayarak siyasî
sistemini yerine oturtmuş ve borçlarını tasfiye edip
ekonomisini güçlendirmiş bir Türkiye; emsalsiz
tarih ve kültürüyle birlikte inşaallah önümüzdeki
dönemin iddialı ülkeleri arasına girecektir.
Buna can ü gönülden inanıyorum. |