Diplomasi, Erbâbının İşidir
Dış politika, bilgi birikimine ve uzmanlığa
en fazla ihtiyaç hissedilen, son derece hassas bir
alandır. Ülkenin menfaatlerini yakından ilgilendiren bir
dış politika meselesinde, dosyasına tamâmen hâkim,
konunun uzmanı olarak yıllarca emek vermiş diplomatlar,
çözüm üreterek Dışişleri Bakanı’na sunarlar;
Dışişleri Bakanı da Başbakan ile birlikte
konu hakkında nihaî kararı vererek uygulanmasını sağlar.
Başkanlık Sistemi’nde, nihaî karar mercii
Başkan’dır.
Parlamenter Sistem’de,
Cumhurbaşkanı’nın, hele Meclis Başkanı’nın,
dış politika konusunda, ülkenin millî menfaatlerini
etkileyecek beyanlarda bulunması sözkonusu değildir. Bu
makamlarda bulunan kişilerin, ülkenin dış politikasından
bağımsız olarak kendi görüşlerini belirtmesi de çok
mahzurludur. Çünkü temsil ettikleri makamlar itibariyle,
dış politikanın cereyanında tesirli olurlar. Bu makam
sahipleri, mutlaka Dışişleri yetkilileri,
Bakan ve Başbakan ile temas ettikten sonra
mevzû bahis meselede, devletin politikası istikametinde
görüş belirtmelidirler. Aksi halde, istemeden ülkeye
zarar vermiş olurlar.
X X
X
İyi niyetinden aslâ şüphe etmediğimiz
Meclis Başkanı’nın, geçtiğimiz hafta Ege
sorunu konusundaki beyanatı, Türkiye’nin millî
menfaatlerini zedeleyici mahiyettedir. Bu, son derece
“teknik” meselede TBMM Başkanı’nın, sorunun
geçmişine ve dosyasına hâkim olmadan Türkiye’yi
zor duruma sokacak bir açıklamada bulunması, telâfisi
imkânsız bir “gaf” olmuştur. Yunanistan’ın
Ege’yi bir “Yunan gölü”ne çevirecek haksız
talebine karşı, Türk Hükûmetleri, Dışişleri
Bakanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı,
Yunanistan’ın bir “emrivâki” ile
karasularını -açık denizlerde olduğu gibi-, 12 mile
çıkartmasını “casus belli” (savaş sebebi) saymış
ve caydırıcılığı sağlamak için bunu bir Meclis Kararı’na
bağlamıştır. Meclis Başkanı’nın, bu kararın
kaldırılabileceğini söyleyerek, Yunanistan’a
sözümona “zeytin dalı” uzatması, Türkiye’nin
Ege’deki kozları üzerinde olumsuz etki yapmıştır.
Nitekim, bu gafın olumsuz tesirini azaltmak
için, Dışişleri Bakanı’nın Meclis
Başkanı’nı tekzip eden açıklaması, aynı iktidarın
düştüğü tezadı göstermesi bakımından da ilgi çekicidir.
Meclis Başkanı, daha önce de dış
politika konusunda hatâlı beyanlarda bulunmuş ve Türk
dış politikasının istikametini, Hükûmet
politikasına ters düşecek şekilde etkilemiştir. Irak
Krizi esnâsında, Hükûmet’in gönderdiği
Tezkere’yi engellemek için, yetkisini aşarak
yaptıkları hatırlanacaktır. Bugün hâlâ Türkiye,
1 Mart Tezkeresi’nin sıkıntısını çekiyorsa, bunun
müsebbipleri arasında Meclis Başkanı da vardır.
Irak’ta “güvercin” olan Meclis Başkanı,
Kıbrıs’ta “şahinleşmiş”; beyanlarıyla
Kıbrıs sorununun, Rum tarafının AB’ye
girmesinden önce çözümlenmesi konusunda olumsuz tavır
almıştır. Meclis Başkanı’nın ve parlamento
heyetlerinin, dış politika konusunda elbette müsbet
tesirleri de olabilir. Lâkin, Türkiye’nin dış
politika uygulamasına ters düşmemek şartıyla...
X X
X
Yıllardır bütün Dışişleri ve
Genelkurmay brifinglerinde, Yunanistan’ın
kara sularını 12 mile çıkarması hâlinde, Türkiye’nin
Ege’de nasıl “hapsedileceği” ve Türk
gemilerinin Ege’den geçerken, nasıl Yunanistan’dan
izin alması gerekeceği anlatılır. Hava sahasındaki
“FIR Hattı” da bundan farklı değildir. Ayrıca,
“kıta sahanlığı”ndaki, başta petrol olmak üzere
menfaatlerimize sahip çıkma mecbûriyeti vardır. Önceden
anlaşmaya varılmadan “casus belli”nin
kaldırılması durumunda, Yunanistan’ın kara
sularını derhal 12 mile çıkarması işten bile değildir.
1987’de, Özal’ın bypass ameliyatını
fırsat bilen Papandreu’nun blöfünü görerek
üzerine gittiğimiz sırada, Genelkurmay Genel
Sekreteri’nin hatâlı bir beyanatı yüzünden endişeye
kapılan Özal, Türkiye’ye dönmeden
İngiltere’de erken bir açıklama yapmıştı. Bu yüzden,
Yunanistan’ı Ege’de köşeye sıkıştırmışken
elimizden kaçırmıştık. O zaman Devlet Bakanı ve
Dışişleri Bakan Vekili sıfatıyla “Kriz Masası”nı
yönetirken, yersiz ve zamansız beyanatların Türkiye’ye
neler kaybettirdiğini, bizzat müşahade etme imkânı
bulmuştum.
X X
X
Türkiye ile Yunanistan
arasındaki sorunların, bir an evvel çözümlenmesinden
yanayız. Yunan ve Rum meselesini, artık
Türkiye’nin önünde bir engel teşkil etmekten
çıkarmalıyız. Yunanistan Dışişleri Bakanı Molivyatis’in
ziyareti esnâsında, iki ülke arasındaki sorunların
halledilmesi için çözüm yolları aranmalıdır. “Ege
Sorunu” için, önce iki ülke hukukçularını masaya
oturtmak faydalı olacaktır. Diğer taraftan, Türk
ve Yunan silâhlı kuvvetleri uzmanları da “kara
suları”, “kıta sahanlığı” ve “FIR hattı”
konularında resmî müzakereleri başlatmalıdır. Türkiye’nin
denizde ve havada sıkışmayacağı ortak bir çıkış yolunun
bulunabilmesi, bizce imkânsız değildir.
Lâkin, bu müzakereler tamamlanıp anlaşmaya
varılmadan “casus belli” devam etmelidir.
“Silâhlı gücünüzü”, “diplomatik gücünüzün”
arkasına koyamazsanız bir netice elde edemezsiniz.
X X
X
Dış politikada “tek taraflı” çözüm
yolu yoktur; “mütekabiliyet” (karşılıklılık)
vardır. Ve, dış politikada, “ağalık” yapılmaz;
“ağa”nın eli tutulur... |