Polis Haftasını Kutlarken
Bizim aydınımız ve medyamız saplantılıdır.
“Asker”e yağ çekerken, “polis”i
küçümsemeye ve horlamaya kalkışır. Bazılarında asker
düşmanlığı da vardır ama korku dağlar bekletir. Hele
“ara rejimler”de askeri eleştirmek her babayiğidin
harcı değildir. Lâkin, polis öyle mi? Boğaz tokluğuna
çalıştırır, mesaisinin karşılığını ödemeden sabahlara
kadar koşturtur; sonra da en ufak bir tökezlemesinde tu
kaka edersiniz... Polis, güvenliğimiz için canını verir,
yaralanır, dayak yer, kafasına kaldırım taşı atılır,
namusuna küfredilir; aldıran olmaz. Yasa dışı bir
gösteride kendisini kaybederek birisini coplarsa kıyamet
koparır, manşetler atar, makaleler döşenir, hiç
sıkılmadan gazetelere çarşaf çarşaf ilânlar verir,
Türkiye’yi AB’ye ve Avrupa Parlamentosu’na
jurnallersiniz...
Elbette “Türk askeri” başımızın
üstündedir. O mübarek Mehmetçiği kimselere
değişmeyiz. Ancak, asker ile polis arasında büyük bir
fark yoktur ki... Askerimiz “dış güvenliği”,
polisimiz “iç güvenliği” sağlar ve birbirini
tamamlar. Polisin, insan hak ve hürriyetlerine saygılı,
vatandaşa karşı müşfik ve “bilgi toplumu polisi”
olması gerekir. Lâkin, bizim de polisimizi kucaklamamız
ve onu “işkenceci bir zorba” olarak görme
alışkanlığından vazgeçmemiz lâzımdır. Unutmamalıyız ki,
polis sadece iç güvenlik, asayiş ve huzurun değil,
demokrasinin de teminatıdır.
X X
X
Mersin ve Trabzon’da vukubulan
olayları, isterseniz bir defa da Polis Haftası
münasebetiyle mercek altına alalım.
Bilindiği gibi, Mersin’de Türk
Bayrağı’nın yakılması hâdisesi oldu. Hiçbir sağduyu
sahibi insanın tasvip etmediği bu davranış, önemine
uygun bir şekilde bütün yurtta kınandı. Mersin’deki
olay büyümeksizin, Mersin Emniyet Müdürü Süleyman
İkizer’in koordinasyonunda ve başarılı
çalışmalarıyla, güvenlik güçlerince gerekli tedbirler
alınarak sonlandırıldı.
Halbuki, daha çok değil iki sene önce, yine
Mersin’de, yine Nevruz kutlamaları
esnâsında, dosyası bir hayli kabarık olan eski emniyet
müdürü yüzünden, panzerler göstericilerin üzerine
sürülmüş ve 2 vatandaşımız ölürken, 2 polis memurumuz da
panzer kazası sonucunda hayatlarını kaybetmişlerdi.
Yanlış koordinasyon, başarısız idare ve halkın dilinden
anlamama sebebiyle Nevruz kutlamalarına kan bulaşmıştı.
X X
X
Şimdi de, Trabzon’da meydana gelen
bildiri dağıtma olayına bir bakalım. Dünkü gazetelerde
ve televizyonlarda bu olay; “Türkiye örnek polisi
kutluyor” (Hürriyet), “Trabzon emniyet müdürü
herkese ders verdi” (Milliyet), “Polisten örnek
davranış” (NTV) gibi sürmanşet ve ilk haber olarak
verildi.
İyi ama Trabzon’da ne olmuştu da, 6
Mart’ta İstanbul’daki olayda, polisimiz en sert
şekilde eleştirilirken, Trabzon Emniyet Müdürü
Ramazan Akyürek ve polislerin başarısı, örnek bir
uygulama olarak kamuoyuna anlatılıyordu? Sanırım burada
da, polisin yüz akı olan ve provokasyona gelmeyen
davranış tarzı önem taşıyor. Hiç şiddete
başvurulmaksızın sonuç alabilen, “entelektüel
polislik” ve “bilgi toplumu polisliği”
şeklinde özetleyebileceğimiz bu davranış, Mersin
örneğinde olduğu gibi, halkıyla bütünleşen bir emniyet
teşkilâtı şuurunu, Trabzon örneğinde de gözler
önüne seriyor.
Bu arada, Trabzon örneğinde, henüz
olay başlamadan bir yerel TV’nin “Bayrak
yakılıyor!” diye ortalığı velveleye vermesi ve
çok sayıda kişiye bu mahiyette cep telefonu mesajları
çekilmesi de, bu nevi olaylarda polisin provokasyona
karşı dikkatli olma gereğini ortaya koymaktadır.
X X
X
Olayların bir de “yeni CMK” ile
ilgili tarafı var. Bu kritik noktayı Hükûmetin ve Adalet
Bakanı Cemil Çiçek’in dikkatlerine sunmak
istiyorum. Şöyle ki; sokakta izinsiz bildiri dağıtma
suçunun cezasının üst sınırı 2 yıldan fazla olmadığı
için, yeni CMK eğer yürürlüğe girmiş olsaydı; bu
4 genç hakkında tutuklama kararı verilebilmesi mümkün
olmayacaktı. Bu kişilerin, tutuksuz yargılanmak üzere
serbest bırakılması da, halkta yeni bir infial
oluşturacak ve devlete/yargıya olan güveni sarsan bir
durum ortaya çıkacaktı. Ayrıca, bu gençlerin can
güvenliği de sağlanamayacaktı.
Hâlen yürürlükte olan CMUK’un 104.
maddesine göre ise, 6 aydan az hapis cezası gerektiren
suçlarda bile, kişilerin serbest bırakılması
“toplumda infial” uyandıracak ise kişilerin
tutuklanmaları mümkündür.
Kaçıncı defadır bu konuda ikazda
bulunduğumu, artık ben de hatırlamıyorum. Lâkin, sadece
yeni TCK’yı değil, yeni CMK’yı da
düzenlerken, bu son iki aylık dönemde Hükûmetin
ve TBMM’nin çok iyi düşünmesi gerekir.
X X
X
Atatürk’ün deyimiyle “Cumhuriyetin
polisleri”nin, çok ama çok çalışması, “bilgi
toplumu polisi” olması, Mersin ve Trabzon’daki
emniyet müdürleri ve emniyet personeli gibi davranabilen
görevli sayısının, AB ile bütünleşme sürecinde
daha da arttırılmasına ihtiyaç vardır. AB ile
bütünleşmenin yolu da, darbelere dur demenin kalkanı da,
iç güvenliğin sağlam olmasından geçiyor...
Bir de, polisleri de evlâdımız gibi görerek
kucaklamaktan...
Canımızı emanet ettiğimiz polislerimizin
“Polis Haftası”nı kutluyorum. |