3 Ekim ve İç Politika
Bugünlerde CHP lideri Deniz Baykal’ın
yerinde olmak istemezdim. İktidarların inkâr
edilemeyecek başarılı icraatı karşısında muhalefette
bulunmak, politikanın en zor tarafıdır. CHP
muhalefetinin en hırçın dönemlerine bakınız; karşısında
oldukları iktidarların parlak muvaffakiyetlerini
görürsünüz. Bunun için dün TBMM Genel
Kurulu’nda, merhum Fatin Rüştü Zorlu’dan bu
yana Cumhuriyet diplomasisinde kaydedilen en parlak
zafere imzasını atan Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün
yaptığı konuşma esnâsında Baykal’ın gösterdiği
hırçınlığı hoşgörüyle karşılıyor ve tarihî misyonunun
icâbı olarak kabul ediyoruz.
1989’un ilkbaharında,
rahmetli Özal’ı, Cumhurbaşkanlığa aday
olmaması için iknaya çalışıyordum. 26 Mart Mahallî
Seçimlerindeki mağlubiyeti tahlil ederek hatâlarımızı
düzeltmemizi, genel seçimlerde muhalefete düşsek dahi,
bir sonraki seçimlerde tekrar iktidara geleceğimizi
anlatırken sözümü keserek, “Ne muhalefeti? Ben aslâ
muhalefette bulunmayı kabul etmem” diye tepki
göstermişti. Bu infial, demokratik sistemin kaidelerinin
reddi değil, bütün hayatı müddetince icraatta bulunmuş
bir devlet adamının şahsına mahsus tavrıydı.
X X X
Türk demokrasisinde umumiyetle CHP
tarafından temsil edilen muhalefet anlayışı, senelerin
biriktirdiği kompklesler yüzünden, bir türlü “yıkıcı”
olmaktan çıkıp “yapıcı” hâle getirilememiştir.
CHP nobranlığı ve nâdanlığı, millî meselelerin
hallinde muhalefeti tesirsiz duruma düşürmüş ve halk
nazarında devamlı olarak puan kaybetmelerine sebep
olmuştur. Lâkin, ne yazık ki huylu huyundan
vazgeçmemiştir. Baykal’ın Türkiye’nin
başladığı yepyeni dönemi bir tarafa bırakarak,
muhalefetini Müzakere Çerçeve Belgesi’nin
verilmesi polemiğine kilitlemesi, CHP’nin
Avrupa sosyal demokratlarının yenilikçi misyonuyla
taban tabana ters düşen dar görüşlülüğün bir
göstergesidir.
Beni asıl hüzünlendiren, CHP’deki
Şükrü Elekdağ, Onur Öymen, DYP’deki Nüzhet
Kandemir gibi değerli diplomatların, retorik
güçlerini ve bilgilerini, hâlâ 17 Aralık
kalıntısı itirazlarla köreltmiş olmalarıdır. Onları ve
diğer muhalefet sözcülerini günlerdir dinliyorum. AB’nin
hepimizin şikâyetçi olduğu çifte standartları,
Türkiye’ye uyguladıkları farklı muâmeleleri ve
yapılan haksızlıkları anlatmaktan öteye geçemiyorlar.
Bu arada ANAP Genel Başkanı Erkan Mumcu’nun
farklı tavrını takdirle kaydetmek istiyorum. Mumcu,
yapıcı bir muhalefet örneği vererek hem bir hakkı teslim
etmiş, hem de bu duruşuyla kamuoyunun sempatisini
kazanmıştır.
X X X
3 Ekim’de müzakerelerin başlamış
olması, Türkiye’nin iç politikası üzerinde önemli
tesirler icra edecektir.
2005 yılının ilkbaharından itibaren AK
Parti İktidarı’nda zaaf alâmetleri belirmiş;
Başbakan’ın basınla ilişkilerini bozması ve kendi
ifadesiyle bazı odakların “düğmelere basması”,
sun’î bir siyasî krizin belirtileri şeklinde tezahür
etmiştir. Bu dönemde ABD ile olan münasebetlerin
dengesizliği, AB’nin haksız istekleri karşısında
her zaman gerekli cevabın verilemeyişi, etnik yaklaşım
yanlışlığı ve gayrı millî “aydınlar”la
geliştirilen hatâlı ilişkiler, AK Parti İktidarı’nın
süratle yıpranmasına yol açmıştır.
Buna mukabil 3 Ekim sürecinde
Başbakan Erdoğan ile Dışişleri Bakanı Gül’ün
dik duruşları ve 17 Aralık’ta vaad edilen
çizginin gerisine gitmeden itirazlarını kabul ettirerek
AB müzakerelerini başlatmaları, AK Parti
İktidarı’nın son altı aylık devrede kaybettiği
puanları telâfi etmiş ve AK Parti hakkında
beslenen ümitlerin tekrar yeşermesini sağlamıştır.
Nitekim, bazı siyasî yorumcuların “erken seçim”
yapılacağını ileri sürmelerinin sebebi, bu puan
artışının oya tahvil edilmek isteneceği tahmininden
kaynaklanmaktadır.
X X X
Önümüzdeki dönemde millî hassasiyetlere
itina edilmediği takdirde, AK Parti İktidarı’nın
tekrar yıpranma sürecine girmesinin zor olmayacağını
işaret etmek istiyoruz. Avrupa Parlamentosu’nun,
bizim Konferansçı sütü bozukların da yardımıyla
Türkiye’nin Ermeni soykırımını kabulü için
aldığı karar, Çerçeve Belgesi’ndeki iyi
komşuluk ilişkisi tuzağıyla önümüze sürülmek
istenirse; Kürtler ve Aleviler konusunda
bölücü baskılar yapılırsa ve Türkiye’nin
bütünlüğünü zedeleyecek dayatmalarda bulunulursa, bu
haksızlıklara karşı kesin tavır konulması gerekir. Aksi
takdirde, bütün bu başarılı icraatın yerle bir
olacağından şüphe edilmemelidir. |