Şımarma Sırrı, Bu Bir
Devlet Sırrı
Khruschev devrinde Rus’un
biri, “Khruschev bir aptaldır” demiş. Tabiî
derhal sorgusuz sualsiz hapse tıkılmış. Fıkra bu ya;
Sovyet Mahkemesi, Rus’un 23 yıl hapse mahkûm
edilmesine karar vermiş: 3 yıl Komünist Partisi Genel
Sekreteri’ne hakaret ettiğinden, 20 yıl da “devlet
sırrı”nı ifşâ ettiğinden...
X X X
Geçen akşam televizyon seyrederken gülme
krizine girip koltuktan yere yuvarlandım. Susurluk
Olayı fâillerinden Sedat Bucak, mahkemenin
hakkındaki beraat kararını Yargıtay bozunca, olaydan 8
yıl sonra, elinde bir çantayla geliyor; “Bu Abdullah
Çatlı’nın çantasıdır. Dikkat edin içinde devlet sırrı
var” diyor. Aklı sıra, çantadaki, bazı meçhûl
generallerle Çatlı’nın ve kendisinin resimlerini
filân göstererek işi “devlet sırrı”na
bağlayıp kelleyi kurtaracak...
Senin “devlet sırrı”nı sevsinler e
mi?...
Arçelik’in hoş bir
reklâmındaki sözler geliyor aklıma. Hani sıcak bir yaz
günü adam klimayı çalıştırırken “19 enseme, 20
gobeğime, 21 ayak uçlarıma” deyince, sevimli robot
Çelik, “Şımarma Sırrı!” diye azarlar ya...
Benim de, Sedat Bucak’a, Susurlukçulara ve
devletimizin “âlî menfaatlerini” koruyan bütün
“gizli” görevlilere dil uzatanlara bağırasım
geliyor: “Şımarma Sırrı, bu bir
devlet sırrı!...”
X X X
Üniversite yıllarında, çok sevdiğim
Necdet isimli hovarda bir arkadaşım vardı. Bizi çeke
çeke Ankara’daki eğlence yerlerine götürür; sonra
parası çıkışmayınca şefi çağırıp o sihirli kelimeyi
söylerdi: “MİT...” Böylece birkaç defa hesap
ödemekten kurtulmuştuk. Ama sonunda yutmadılar. Önce bir
araba sopa yedik; sonra kendimizi bulaşıkhanede bulduk.
Adama bakınız... Sekiz sene önce kaza yapan
Mersedesten, garip ilişkiler içinde çıkarılıyor. Sonra
elinde çantayla mahkemeye gelip bir de ikaz ediyor:
“Dikkat edin, bu bir devlet sırrı!...” Bizim
Necdet’in MİT’çi numarasıyla bedava
eğlenmesi, bunun yanında ne kadar masumâne kalıyor değil
mi?...
Yazık o devlete ki, “sırrını” bir
aşiret reisi korucubaşının “yüksek takdirlerine”
bırakmış...
Yazık o devlete ki, milletin parasıyla
yaptığı bütçeden finanse ettiği kocaman bakanlıklar,
müsteşarlıklar, genel müdürlükler, askerler, polisler
dururken, “sırrını” bir Mersedesin bagajına
terketmiş...
X X X
Bizim toplumumuz esrârengiz ilişkilere,
gizli teşkilâtlara, devlet sırlarına pek meraklıdır.
“Derin devlet” lâfını da bu yüzden çok
benimsemiştir. Sokaktaki adama gidip, “Bu devlet
sırrıymış” derseniz akan sular durur; muhatabınız
“Haa! Bak o zaman tamam” der. Çok vatansever
ve biraz da saf olan vatandaşımıza bir devlet büyüğünün
saçma bir icraatı karşısında “Vardır bir hikmeti...”
dediğinizde kolayca inandığını görürsünüz.
Ne yazık ki, “devlet sırrı” kavramı
da genellikle “hikmet-i hükûmet” anlayışının bir
tezahürü olarak görülür. Türk toplumunu yönetenler,
yaptıkları yanlışlıkları, bu “devlet sırrı”
kavramının arkasına saklamışlardır.
Anayasa, devlet sırrını, yetkili makamların
takdirine bırakıyor. Yeni TCK da, eskisi kadar
keskin bir şekilde, “Devlet Sırlarına Karşı Suçlar”ı
8 uzun maddede hükme bağlıyor.
Amma ve lâkin, bütün bu “devlet
sırlarını” takdir ve tesbit eden kimdir biliyor
musunuz? Elinde “Gizli”, “Çok Gizli”
damgalarıyla resmî evraka mühür vuran bir avuç alt
seviyede ve düşük rütbedeki sivil-asker görevli...
X X X
Geçen gün bir Pazar yazımda bahsettiğim,
Muhafız Alayı Komutanlığı’nın muayene fişine
“hizmete özel” damgası vurulmasının sebeb-i hikmeti
nedir dersiniz?
Ya Dışişleri Bakanlığı’na ne demeli?!
İşine gelmeyen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
kararlarına “gizli” damgası vurulmasının ne âlemi
var? Nasılsa internet sitesine girdiğinizde ânında
kararı önünüzde buluyorsunuz. Bunun adına ancak,
“Devekuşu gibi kafayı kuma gömme” diyebilirsiniz.
Ankara 1 Nolu DGM’de tam bir
yıl boyunca “devlet sırrını fâş etmekten”
yargılandım. 28 Şubat’ın illegal cunta örgütü
Batı Çalışma Grubu’nun bazı yazışmalarını
açıklamıştım. Yıllarca “devlet sırlarını” şifreli
kasanda muhafaza et; gizlilik derecesi konusunda genelge
yayınla; sonra da suç işleyen bir cuntanın
faaliyetlerinden bahsettin diye DGM’de
yargılan...
Şimdi sorarım size, hiç “suç”,
“devlet sırrı” olabilir mi?... İşlenen suçları
“devlet sırrı” maskesinin ardına saklarsanız,
“derin devlet”ten “demokratik devlet”e
geçemezsiniz.
X X X
Bucak’ın mahkemeye “sır”
diyerek resim sunduğunu görünce aklıma, benim de mağdur
edildiğim 1990’daki “kripto rezaleti” geldi.
Olayı hatırlarsınız, tam ANAP Genel Başkanı ve
Başbakan olacağım sırada; benim bir Dışişleri
memuresinden (rahmetli Hande Mumcu) gizli
belgeleri alıp gazeteci Uluç Gürkan’a verdiğim
iddia edildi.
Açılan dâvâda, o zamanki DGM
Savcıları Uluç Gürkan ile benim yakınlığımı ispat
etmek için fakülte sıralarındaki bir fotoğrafımızı ibraz
etmişlerdi. Benim Hür Düşünce Kulübü
Başkanı olarak fakültede açtığım kan bağışı kampanyasına
Uluç da Ortanın Solu Derneği Başkanı
olarak jest yapıp katılmıştı. Fotoğraf bizi kan verirken
gösteriyordu.
Allah’tan, mahkeme başkanı fotoğrafı
reddetti. Bakalım Bucak’ın hâkimleri bol paşalı
fotoğrafları ne yapacak?...
Yazıyı kaleme almadan o günleri Uluç
Gürkan’la konuştuk. Uluç, dâvâ devam ederken
20 Ekim 1991 tarihinde milletvekili olarak seçilmiş. 22
Ekim günü de beraat kararı gelmiş. Fakat karardan önce
yasama dokunulmazlığına sahip olduğu için
milletvekilliği süresince dosyası Meclis’te kalmış.
Gülerek, “Tam 13 yıl boyunca devlet sırrını fâş eden
(açığa vuran) kanunî tanım gereği bir ‘casus’ olarak
parlamentoda görev yaptım” dedi.
X X X
Sakın bu anlattıklarıma gülerek “devlet
sırrı”na saygısızlık etmeyin, Sonra Çelik
sizi azarlar:
“Şımarma Sırrı, bu bir devlet sırrı!...” |